T.C. İNKILÂPLARININ MİMARI YÜCE
ÖNDER ATATÜRK
ATATÜRK İLKE VE İNKILÂPLARI
ATATÜRK
İLKELERİ
1. CUMHURİYETÇİLİK
Doğrudan
doğruya millet egemenliğine dayanan, yöneticileri halkın oyu ile belli bir süre
için seçilen devlet şekline cumhuriyet denir.
2. MİLLİYETÇİLİK
Atatürk’e göre millet; geçmişte bir
arada yaşamış, şimdi de bir arada yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama
inancında ve kararında olan, aynı vatana sahip çıkan, aralarında dil, kültür ve
duygu birliği olan, insan topluluğudur. Milliyetçilik ise; milleti sevmek, milleti yüceltme amacını
benimsemek ve o yolda yürümektir.
3. HALKÇILIK
Halkçılık İlkesi; devletin
vatandaşa, vatandaşın da devlete karşı hak ve görevlerini en çağdaş şekilde
düzenler. Bu ilkenin uygulamasında halk, çalışmasının ve emeğinin karşılığını,
hak ve adalete dayanan bir düzen içinde elde eder. Halk, devletin yönetiminde söz sahibidir. Bu
ilkeye göre; devlet, vatandaşın refah ve mutluluğunu amaçlar. Vatandaşlar
arasında, iş bölümü ve dayanışmayı öngörür. Milletin, devlet hizmetlerinden
eşit bir şekilde yararlanmasını sağlar.
4. DEVLETÇİLİK
Devletçilik; ekonomik, kültürel ve sosyal kalkınmada
devlete düşen görevlerdir.
5. LÂİKLİK
Lâiklik; din ve devlet işlerinin
birbirinden ayrılması, devlet yönetiminde ve siyasette din kurallarına yer
verilmemesi demektir.
6. İNKILÂPÇILIK
Atatürkçülüğün inkılâp anlayışı;
eskiyi, kötüyü kaldırıp yerine yeniyi, iyiyi ve güzeli koymaktır.
ATATÜRK
İNKILÂPLARI
1. 23.Nisan.1920 Türkiye
Büyük Millet Meclisinin (T.B.M.M.) açılışı.
2.
20.Ocak.1921 Teşkilâtı Esasiye
Kanunu’nun kabulü.
3. 01.Kasım.1921
Saltanat’ın kaldırılması.
4.
13.Ekim.1923 Ankara’nın başkent
oluşu.
5. 29.Ekim.1923
Cumhuriyetin ilânı ve Atatürk’ün
Cumhurbaşkanı seçimi
6.
03.Mart.1924 Halifeliğin kaldır.ve
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulü.
7. 25.Kasım.1925 Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun’un TBMM’de kabulü.
8.
30.Kasım.1925 Tekke, zaviye ve
türbelerin kapatılması.
9. 26.Aralık.1925
Milâdî Takvimin kabulü.
10. 17.Şubat.1926
Türk Medenî Kanunu’nun kabulü.
11. 01.Tem.1926 Türk Kabotaj Kanunu’nun yürürlüğe girmesi.
12. 01.Kasım.1928
Türk harflerinin kabulü.
13. 03.Nisan.1930 Türk kadınına Belediye
seçimlerine katılma hakkı verilmesi
14. 21.Haz.1934
Soyadı Kanunu’nun kabulü.
15. 05.Aralık.1934 Türk Kadınlarına Milletvekili Seçme Ve
Seçilme Hakkına
Dair
Kanun’un Kabulü.
ATATÜRK
İLKELERİ
Atatürk, milletimizin ilerleyip çağdaşlaşması için bir
takım ilkeler ortaya koyarak bir düşünce sistemi kurmuştu.
Atatürk büyük bir plan ve program içinde bu ilkeleri
uyguladı. Bu ilkeleri kısaca inceleyelim.
1.
Cumhuriyetçilik :
Türk İnkılâbının siyasal görünüşüdür. Cumhuriyetçilik
devlet yönetiminde ve düzeninde millet iradesinin egemen olmasıdır. Devletin
biçimini belirleyen yönetim tarzıdır şeklinde de tanımlanabilir.
Bu açıdan devlet hayatında kişisel otorite ve
keyfiliği önlemenin güvencesini oluşturur. Hürriyet, eşitlik ve adaletin
dayanağı milli egemenliktir.
Milli Mücadelenin başından beri ulusal egemenliğin
anlaşılması için mücadele edilmişti.
Cumhuriyetçilik ilkesi; Milliyetçilik, Halkçılık ve
lâiklik ile iç içedir. Cumhuriyetçilik, toplumun millileşme, millet olma
bilincine erişmiş olmasının bir sonucudur.
Cumhuriyetçilikte egemenliğin kaynağı millettir.
Millet kendi yöneticilerini belli bir süre için seçer, denetler ve gerektiğinde
değiştirir.
Demokrasi ise toplum içinde değişik düşünce ve
fikirlerin serbestçe temsil edilmesi ve kişilerin bunlardan dilediklerine taraf
olması esasına dayanır. Bununda uygulanabildiği en iyi sistem Cumhuriyet sistemidir.
Yani demokrasi ile Cumhuriyet iç içedir. Yalnız her Cumhuriyet demokratik
olmadığı gibi her demokrasinin olduğu yerde de Cumhuriyet sistemi olmayabilir.
Türkiye’de Cumhuriyet rejimin gereği halk kendi
temsilcilerini temsili demokrasi esasına göre belli bir süre için seçer ve
dilediğinde onları değiştirir. Cumhuriyette yönetime çoğunluk egemendir.
Cumhuriyetçilik Mustafa Kemal’in ödün vermediği temel
ilkedir.
Cumhuriyet yönetimlerinin temel ilkelerinden biri de
devletin yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrı olması anlamına
gelen kuvvetler ayrılığıdır. Cumhuriyet devleti bir hukuk devletidir.
2.
Milliyetçilik :
Milliyetçilik, bir milletin milli benliğinin bilincine
varması ve ülke bütünlüğünü sağlaması ve yükseltmesi ilkesidir.
Millet, geçmişte bir arada yaşamış, günümüzde bir
arada yaşayan ve gelecekte de bir arada yaşama arzusu taşıyan aynı vatanın
maddi ve manevi değerlerine sahip çıkan aralarında dil, din, kültür ve ülkü
birliği bulunan insanların oluşturduğu topluluktur.
Milliyetçilik ise; kişinin mensup olduğu millete ve
milli değerlerine karşı maddi ve manevi bağlılığı ile mensup olduğu milletten
dolayı haz duyması, milletinin geleceği için çalışmasıdır.
Atatürk Milliyetçiliği :
Türk Devletinin bağımsızlığının korunması ve aynı zamanda
çağdaş uygarlık seviyesine çıkarılmasını hedeflemiş ve Türk milletinin bütün
fertlerinden bu gaye için çalışmalarını istemiştir. Atatürk’ün milliyetçilik
anlayışı hissi olmaktan çok akılcıdır. Misak-ı Milli (milli sınırlar) esastır.
Türk tarihi ve Türk dili alanında çalışmaları esastır.
Milliyetçilik ilkesi, tam bağımsızlığa dayanır. Milli
egemenlik, milli ekonomi, milli kültür, milliyetçilik temeline dayanan temel
inkılâplardı.
Türk milliyetçiliği vicdan ve duygu işidir. Buna göre
kader birliği yapmış herkesi Türk sayar. “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü,
milliyetçilik anlayışının bir özelliğidir.
3. Halkçılık :
Günümüzde aynı toprağı vatan bilmiş ve hayatının o
vatana bağlamış olan insanlar “halk” kavramı ile ifade edilmektedir.
Halkçılık, halkın kendi kendini yönetmesi, kanun
önünde eşit olması, sınıfsız ve ayrıcalıksız bir toplum oluşturması anlamına
gelen bir ilkedir.
Halkçılık ilkesi, halkın sınıf yada bir zümre
tarafından sömürülmesini reddeder. Kamunun yararını kişi ve zümre yararlarının
üzerinde tutar. Sınıf çatışmalarına ve ayrımcılığına karşıdır.
Toplumda asalete dayanan bir sınıflamaya karşı olan
Halkçılık, sınıfsız ve ayrıcalıksız bir toplum hedefler.
Halkçılık; halkın halk için halk tarafından
yönetilmesi yani halkın kendi kendini yönetmesidir. Halk egemenliğinin olduğu
bir toplumda halkın çıkarları garanti altına alınmış demektir.
Halkçılık ilkesi devletin vatandaşlar arasında eşit ve
adil muamele etmesini sınıf farkı veya başka şekilde bir ayırım gözetmemesini
öngörür. Devletin her türlü politikasında halkın refahını esas almasını ve bu
doğrultuda bir politika uygulamasını gerektirir.
4. Devletçilik :
Yeni Türk Devleti çok kötü bir ekonomi devir almıştı.
Nitelikli insan gücü savaşlar yüzünden yok olmuş ve işletmeler çalışamaz durumdaydı.
Atatürk bu şartları bilerek toplumun bütününü doğrudan
doğruya ilgilendiren ekonomi alanında devletin kendini göstermesini
istemektedir. Fakat katı bir tutumla değil örnek ve yol gösterici olarak. Yani
hem devlet ekonomiye yön verecek, yol gösterecek, hem de kendisi özel sektör
gibi ekonominin içinde yer alacak.
Atatürk; kişi veya kuruluşların yapamayacağı veya
yeterince üretim olmayan alanlarda ve devletin-milletin bütünlüğünü
ilgilendiren (silah üretimi, sağlık hizmeti, eğitim gibi) konularda
devletin bu işleri yapmasını istemiştir.
Devletçilik, aynı zamanda milli,ahlaki ve sosyal
içerikli bir sistemdir. Bundan dolayı insanın insanı sömürmesini engellemiştir.
Atatürk’ün düşündüğü Devletçilik sistemi; kapitalist
veya sosyalist bir sistem değildir. Karma bir sistemdir. Yani Atatürk, her iki
sistemdeki iyi yönleri alarak karma bir sistemi Türkiye’de uygulamıştır.
Artık günümüzde yeterli teknoloji, sermaye ve iş gücü
olduğu için devlet her alanda yatırım ve üretim yaparak ekonomi içinde yer
almamaya başlamıştır. Çoğu işleri özel sektör yavaş yavaş devir almaktadır
(Sağlık, eğitim, sigara, içki gibi). Devlet artık sadece yön vermekte ve özel
sektörü denetlemektedir. Böylece ülkemiz daha açık ve güçlü bir ekonomiye doğru
gitmektedir.
5. Lâiklik :
Lâik kelimesi, Fransızca
“laic”, “laique” kelimesinden gelmektedir. Kelimenin latince aslı ise “laicus”
olup lügat anlamıyla ruhanî olmayan kimse, dinî olmayan şey, fikir, kurum
demektir. Lâik teriminin din düşmanlığı ve dinsizlikle bir ilgisi yoktur. Bu
kelime bize Meşrutiyet yıllarında girmiştir
Lâiklik kelimesi
bilhassa din adamları arasında dine karşı bir hareket olarak
gösterilmektedir. Gerçekte lâiklik din
düşmanlığı ve aleyhtarlığı demek değildir. Modern devlette, lâiklik, dinlerin
yerini alacak ve vatandaşlar için kabulü zorunlu bir iman sisteminin de mevcut
olması demek değildir. Lâik bir devletin resmi bir dinî olmadığı
gibi,benimseyeceği, yayacağı felsefî bir akidesi de yoktur.
Genel ve ortak
anlamıyla lâiklik, dinî ve dünyevî otoritelerin birbirinden ayrılmasını, din
işlerinin ferdî, hususî sayılarak ferdin vicdanına terk edilmesini ve devletin
dinler karşısında tarafsız kalarak din hürriyetini sağlaması diye
anlaşılır. Gerçek bir lâiklikte, din
düşmanlığı değil, dine tarafsız bir davranış mevcuttur.
Lâiklik, din ve devlet
işlerinin birbirinden ayrılması ve her vatandaş için vicdan hürriyetinin
sağlanması demektir. Daha açık ve doğru deyimle lâiklik, dinî ve dünyevî
otoritelerin birbirinden ayrılması, devletin siyasî, hukukî ve sosyal düzeninin
sağlanmasında dinî inanç yerine aklın hâkimiyetine yer verilmesidir. Lâik devlet, kişinin dinî inanç ve ibadetine
karışmadığı gibi kendisi de kendi adına da dinî törenler yaptıramaz. Lâik
devlette din ve vicdan hürriyeti vardır. Lâik olmayan devlette yani teokratik
devlette din ve vicdan hürriyeti yoktur, bunun sözü dahi edilemez. Lâik devlet
dine bağlı devlet değildir ama din düşmanı bir devlette değildir.
Lâik olmayan devlette,
yani teokratik devlette din politikaya alet olur. İktidarda bulunan
yöneticiler, devlet otoritesini kendi dinlerinin emrinde kullanmak isterler.
Lâiklik modern devleti
belirten bir vasıftır. Aynı zamanda lâiklik medenî yaşayışın bir şartıdır.
Lâikçilik; muhtelif
dinlere mensup olanlar arasında bir ayırım yapmaması demektir. Dinleri ne
olursa olsun, bütün vatandaşlar ana hak ve hürriyetlere eşit olarak
sahiptirler.
Yakın çağlara kadar din, toplum hayatında etkili
olmuş, resmî bir nitelik taşımış, günlük hayata karışmıştır. Bu tür toplumlarda
suç ile günah aynı anlama gelmektedir. Fertlerin devletin kabul ettiği bir din
dışında herhangi bir dini kabul etmesi, bu dine ait ayinleri yerine getirmesi
imkanı mevcut değildir.
Osmanlı Devletinin güçlü bir devlet kurması nedenini
bazı tarihçiler, Müslüman olmayan Osmanlı vatandaşlarına karşı gösterdikleri
toleransta, hoşgörüde aramışlardır. Ancak tolerans, bugün anladığımız anlamda
din hürriyeti demek değildir. Toleranslı devrede dinler arasına eşitlik yoktur.
Osmanlı Devleti dinî bir devletti. Ancak devlet
yönetiminde, Müslüman olmayanlar, toleranstan yararlanmışlar, dinde ayrı
olanlar hoşgörü ile karşılanmışlardır. Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı da
gerçek anlamda bir din eşitliğine imkan vermemiştir. Sadece, İslâm dininin
dışında olanlar Fermanlarla Padişahın lûtfundan
yararlanmışlardır. Gerçek anlamda lâiklik yeni Türk Devleti ile
gerçekleşmiştir.
Tarihî gelişmeler, dinî devletten lâik devlete doğru
yönelmeyi gerekli kılmaktadır. Lâik devlet modern devletin bir niteliği
çağımızın devlet anlayışının özelliğidir. Lâik olmayan devlet Ortaçağ
devletidir.
T.B.M.M. 3 Mart 1924 tarihli bir kanunla,
Hilâfet makamının da mülga olduğunu
(kaldırıldığını) kabul etmiştir. Aynı gün kabul edilen bir kanunla Şer’iye ve
Evkaf Vekâleti de kaldırılmış ve böylece dini siyasete karıştıran devlet
sistemi de tarihe karışmıştır.
Büyük bir devlet adamı ve inkılâpçı
olan Atatürk, insana ve insanın toplumsal ilişkilerine büyük değer vermektedir.
Atatürk’e göre din bir vicdan meselesidir. Dine saygı, inanan kişinin haklarına
saygının bir sonucudur. Atatürk’ün karşı olduğu taassuptur, gericiliktir, din
ve devlet işlerinin birbirine karıştırılmasıdır.
6. İnkılâpçılık :
Türk milletini geri bırakmış ilkel devlet kurumlarını
yıkarak yerine çağdaş devlet kurumlarının kurulmasını esas alan İnkılâpçılık
ilkesinde, hedef çağdaş Türkiye’dir. İnkılâpçılık ilkesi sürekli yenileşmeyi ve
çağın gereklerine ayak uydurmayı amaçlamıştır. Mustafa Kemal’in Türk devletini
gençlere emanet etmesi, bu sürekli yenileşmeyi sağlamak içindir.
İnkılâpçılık; Türk İnkılâbının korunmasını, aklın ve
bilimin yol göstericiliğinde çağın gereklerine göre sürekli olarak
geliştirilmesi ve yenilenmesidir.
Geleceğe dönük bir sistem modernleşme ve
geleneksellik arasında bocalayan bir toplumu ikilikten ve tereddütten
kurtarmıştır.
Bütünleyici İlkeler :
1. Milli Egemenlik.
2. Milli Bağımsızlık.
3. Milli Birlik ve Beraberlik – Ülke
Bütünlüğü.
4. Yurtta Barış – Cihanda Barış.
5. Akılcılık ve bilimsellik.
6. Çağdaşlaşma ve Batılılaşma.
7. İnsan ve İnsanlık Sevgisi.
INKILAPLAR
Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleştirilen milli
mücadelede asıl amaç vatanı düşman işgalin-den kurtarmak ve milli bağımsızlığı
sağlamak idi. Lozan Antlaşması ile bu amaca ulaşıldı. Aynı zamanda milli
mücadele hareketi Anadolu'da milli egemenlik esasına dayanan yeni bir devlet
ortaya çıkarmıştı. Mustafa Kemal önderliğindeki milli mücadeleciler, milli
egemenlik ve milli bağımsızlığı bir arada gerçekleştirmişlerdi.
Lozan Antlaşmasının imzalanması ile beraber artık
Kurtuluş Savaşı bitmiş barış dönemi başlamıştı. Bu barış döneminden
faydalanılarak yıllardır süregelen savaşların açtığı yaraların sarılması
gerekiyordu. Üst üste gelen savaşlar hem halkı madden ve manen çökertmiş hem de
Anadolu'daki devlet otoritesini yok etmişti. Bu yüzden Lozan'ı takip eden
yıllarda yeni Türk Devleti'nin yapısı ve kimliğinin oluşturulması gerekiyordu.
Bağımsızlık mücadelesinde olduğu gibi yapılan İnkılap hareketlerin-de de
Mustafa Kemal'in öncülüğü ve gayretleri Türkiye'deki hızlı değişimi
hazırlamıştır.
Atatürk İnkılaplarının Hedefleri:
1. Türkiye'yi çağdaş muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkartmak.
2. Çağdaş Avrupa i!e bütünleşmek.
3. Osmanlı Devletinden kalma ve halkın ihtiyaçlarına cevap
vermeyen müesseselerin yerine çağdaş müesseseler kurmak.
4. Halkın refah seviyesini artırmak.
5. Çağdaş toplumlara ait değer yargılarını Türkiye'de yerleştirmek.
6. Demokrasinin
Türkiye'de yerleşmesini sağlamak.
A. Siyasi
Alandaki İnkılaplar
Bu alandaki inkılap
hareketleri hakkında daha önceki bölümlerde geniş olarak yer aldığından dolayı
burada kısaca özetleyeceğiz. Siyasi alandaki inkılaplar yeni Türk devletinin
çehresini değiştirmiş, modern anlamda bir devlet olmasını sağlamıştır.
1. Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922):
TBMM
almış olduğu bir kararda "TBMM'nin üstünde güç ve kuvvet yoktur"
diyerek saltanatı yok saymıştı. İlk anayasa ile de TBMM'nin bu durumu
güçlendirilmişti. Lozan Konferansına İstanbul hükümetinin de çağrılması TBMM'yi
harekete geçirmiş ve 'Milletin egemenliği yanında kişisel egemenliğin
varlığının akla aykırı olduğu" görüşünden hareketle saltanat kaldırıldı.
2. Cumhuriyetin İlanı (29Ekim1923):
Yeni devletin yönetim
şekli açıkça belirlenmiş, kabine sistemi kurulmuştu. İlk cumhurbaşkanı ve ilk
başbakan belirlendi. Yeni devletin demokratikleşmesi yolunda önemli bir adım
atılmış ve yapıla-ak yenilik hareketleri için ortam hazırlanmıştır.
3. Halifeliğin Kaldırılması (3Mart1924):
Halifelik, cumhuriyet ve cumhuriyet ilkeleriyle
bağdaşmaması üzerine kaldırıldı. Halifelik dine da-yanan bir kurum olduğundan
dolayı halka dayanan bir sistemle birlikte olamazdı. Halifeliğin
kaldırılmasıyla laikleşmede en önemli bir adım atılmıştır.
4. 1924 Anayasası:
Milli egemenlik, tek
meclis, meclis üstünlüğü ve Güçler Birliği gibi prensipleri korumuş ve
geliştirmiştir. İki dereceli bir seçim sistemi getirmiştir.
5. Çok Partili Hayata Geçiş Denemeleri:
Mustafâ Kemal'in hayatı boyunca iki kez çok partili
hayata geçiş denemesi yapılmıştır. Ancak ortamın demokratikleşmeye uygun
olmamasından dolayı başarılı olunamamıştır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası,
Şeyh Said isyanı ile kapatılmış, Serbest Cumhuriyet Fırkası da amacından
saptığı İçin kendi kendini fesh etmiştir.
B. Hukuk
Alanındaki İnkılaplar
İslam öncesi dönemde
Türkler arasında hukuki işler törelere göre halledilirken İslamiyet’in
kabulünden sonra İslam hukuku yürürlüğe girmiştir. Osmanlılarda da hukukun
temelinde İslam hukuku hakimdi ve gayr-i muallimler için uygulanmamıştır. Gayri
müslimlerin yaşadığı bölgelerde kendi hukuk kuralları uygulanarak azınlıklar
arasında da adalet tesis edilmiştir.
Osmanlılarda yargı
işlerini Kazaskere bağlı bulunan kadılar halletmekte idi. Devletin ülkede
huzuru sağlamak için aldığı önlemler, İslam dininin Müslümanların
vicdanlarındaki etkisi, ahiret korku-su ve cezaların caydırıcı olmasından
dolayı az sayıdaki kadı, bugünkü Türkiye'nin yaklaşık yirmi katı büyüklüğündeki
Osmanlı ülkesinde hukuk işlerini rahatlıkla yürütmüşlerdir. Osmanlı hukukunun
çok hızlı işlemesi de hukuki tıkanıklıkları engellemiştir. "Gecikmiş
adalet, adaletsizliktir" prensibiyle hareket eden kadılar davaların
ekserisini tek celsede halletmişlerdir.
Osmanlı Devletinde
batılılaşma hareketlerinin başladığı Tanzimat Döneminde her alanda olduğu gibi
hukuk alanında da Avrupa'nın etkisinde kalınmıştır. II. Abdülhamit döneminde
ise ilk defa bir anayasa hazırlandığı gibi Osmanlı Medeni Kanunu olan Mecelle
de yürürlüğe girmiştir.
Yeni kurulan Türk
Devleti her alanda çağdaşlaşmayı düşünüyordu. Diğer alanlarda olduğu gibi hukuk
alanında da bir takım yenilikler gerekiyordu. Laik hukuk arayışlarının
hızlandığı bu dönemde Avrupa'nın en son hazırlanan hukuk kuralları olan ve
pratik çözümler getiren İsviçre Medeni Kanunu Türkçe'ye tercüme edilerek
yürürlüğe girdi.
Osmanlı Hukuku'nun
Eksiklikleri :
1. Hukuk birliğinin
olmaması
2. Yargılama
usullerinin ilkel ve cezaların çok ağır olması
3. Cezaların eğitici
ve öğretici olmaktan uzak olması
4. Tek yargıç
usulünün hata yapma ihtimalinin fazla olması
5. Yargıyı
denetleyecek ciddi bir mekanizmanın bulunmaması
6. Kadın haklarının
yetersiz olması ve kadın-erkek eşitliğinin olmaması
7. Bir erkeğin dört
kadınla evlenebilmesi
8. Miras ve tanıklıklarda kadının
yarım sayıl-ması
MEDENİ KANUNUN KABULÜ
1. Toplumsal alanda
kadın erkek eşitliği sağlanmıştır.
2. Kadınlara istedikleri mesleği
seçme hakkı verilmiştir.
Resmi nikah mecburi
hale getirilmiştir. Tek eşle evlilik sistemi getirilmiştir. Kadınlara mirasta
eşitlik getirilmiştir. Aile hayatında eşler arasında eşitlik ilke?.
getirilmiştir.
Patrikhanelerin din
işleri dışındaki azınlık haklarını kontrol yetkisi kaldırılmıştır. Boşanmalarda
kadın güvence altına alındı.
Hukuk Alanında Yapılan diğer Yenilikler:
- Ceza Kanunu 1926 yılında
İtalya'dan alınarak yürürlüğe konuldu.
- 1926 yılında Borçlar Kanunu İsviçre'den transfer edildi.
- Hukuk Mahkemeleri Usulü
Kanunu da 1927 yılında İsviçre'den alınmıştır.
- 1929 yılında Ceza Mahkemeleri
Usulü Kanunu Almanya'dan,
-
1932
yılında da İcra ve İflas Kanunu İsviçre'den tercüme edilerek Türk hukukunun
çağdaşlaşması sağlanmıştır.
C. Sosyal Alandaki
İnkılâplar :
1. Laiklik İlkesinin Yerleştirilmesi Çabalarının Sürmesi:
Devlet ve Hukuk düzeni laikleşirken
toplumsal yaşayışa yansımaması imkansızdır. Çünkü gerek devlet gerek hukuk
toplumsal yaşayışı düzenlemek için var olan kurumlardır.
2. Şapka Kanunu (25 Kasım 1925):
Her alanda çağdaşlaşan ve yenileşen Türk in-sanının
çağdaş batı insanlarının kılık ve kıyafetini benimsemesinden yana olan Mustafa
Kemal bu alanda da milletine örnek olmuş ve Kastamonu gezisine bir kıyafetle
çıkmıştır. Daha sonra çıkartılan kanunla da şapka giyme zorunluluğu
getirilmişti.
3. Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması (30Kasım1925):
Osmanlı toplum ve eğitim hayatında önemli bir yere
sahip olan tekke ve zaviyeler zamanla yozlaşmış ve toplumsal alanda bölünme ve
gruplaşmalara neden olmuştur. Laik çizgide bulunan Türkiye Cumhuriyeti'nde bu
tür dini nitelikli kurumlara yer yoktu. Bu yüzden tekke ve zaviyeler
kaldırılmış ay-nı zamanda Şeyh, derviş, mürid, dede gibi ünvanlar da
yasaklanmıştır.
4. Miladi Takvimin Kabulü (26 Aralık
1925):
Türkler İslâmiyet’i
kabul ettikten sonra kendi milli takvimleri yerine Hicri takvimi
kullanmışlardı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ile beraber batılılaşma da
hedeflendi. Batı ile ilişkilerin daha iyi ayarlanabilmesi için miladi takvim
kabul edilmiş ve Ocak 1926'dan itibaren yürürlüğe girmiştir.
5. Ölçü ve Tartıların Değiştirilmesi
(1 Nisan 1931):
Osmanlı Devleti'nde uzunluk birimi
olarak "ar-şın" ağırlık birimi olarak da "okka" kullanıldı.
Bu sis-tem çağdaş Avrupa devletleri ile kurulan ekonomik ilişkilerde büyük
zorluklar çıkarmış ve bunun üzeri-ne ağırlık birimi olarak Avrupa'nın
kullandığı kilogram, uzunluk birimi olarak da metre esas alınmıştır. Ölçü ve
tartı sisteminin değişmesi Türkiye'ye Avrupa ile girilen ekonomik ilişkilerle
büyük kolaylıklar sağlamıştır.
6. Soyadı Kanunu (21 Haziran1934):
1934 yılına kadar
Türkiye'de kişilerin soyadı yoktu. Bundan dolayı kişiler lakap, baba adı ve
doğum yerleriyle anılıyordu. Bu durum askerlik, ekonomik ve sosyal hayatta
karışıklıklar doğurmaktaydı. Sosyal ilişkilerde meydana gelen bu karışıklığın
önüne geçmek için soyadı kanunu kabul edildi. 24 Kasım 1934'de de Mustafa Kemal'e
meclis tarafın-dan "ATATÜRK" soyadı verilmiştir. Soyadı Kanunu ile
birlikte ağa, hacı, hoca, molla, bey, beyefendi, paşa, hanımefendi ve
hazretleri gibi ünvanlarda kaldırılmıştı.
7. Kadınlara Seçme ve Seçilme hakkının verilmesi:
Medeni Kanunla kadın
hakları konusunda büyük bir engel aşılmıştı. Daha sonra tanınan siyasal
haklarla Türk kadınları demokratik hayattaki yerlerini almaya başladılar.
- 3 Nisan 1930'da
Belediye seçimlerine girme hakları,
- 26 Ekim 1933'de köy
muhtar ve heyeti seçimlerine girme hakkı
- 5 Aralık 1934'de de
milletvekili seçme ve seçilme hakları verilmiştir.
Aynı yollarda Avrupa,
Amerika ve Asya'nın bir çok ülkesinde kadınlar siyasal haklara sahip
bulunmuyorlardı.
Sonuç olarak milli
Kurtuluş Savaşında mücadele eden Türk kadını, Türk toplumundaki saygın yerini
alarak çağdaş bir statü kazanmıştır. Kadın hakları alanındaki atılımlar
kuşkusuz Türk İnkılabı'nın en köklü ve başarılı uygulamalarını oluşturdu.
8. Hafta Tatilinin Cuma'dan Pazar'a alınması (1935):
D.
Eğitim ve Kültür Alanında Yenilikler
Türk tarihinde eğitim
ve öğretim meselesi ilk defa Büyük Selçuklu Devleti'nde ciddi olarak ele
alınmıştır. Büyük Selçukluların ünlü vezirleri Nizam'ül Mülk'ün gayretleri ile
kurulan Nizamiye Medreseleri Türk eğitim tarihindeki ilk büyük inkılap
ol-muştur.
Osmanlı Devleti daha
kurulduğu andan itibaren eğitim ve öğretime önem vererek Bursa ve İznik gibi
şehirleri medreselerle donatmıştır. Fatih devrinde kurulan Sahn-ı Seman
medreseleri ile Osmanlı eğitimi büyük bir atılım daha gerçekleştirilmiştir.
Başta İstanbul olmak üzere Osmanlı'nın büyük şehirleri Fatih'ten itibaren birer
bilim ve uygarlık merkezi haline gelmiştir.
Kuruluş ve yükseliş
dönemlerinde mükemmel işleyen medreselerden pek çok büyük şahıs yetişmiş ve
onlar sayesinde bu dönemlerde Osmanlı Devleti bilim ve teknikte Avrupa
devletlerinin önün-de olmuştur. Duraklama devrinin başlarından itibaren Osmanlı
Medreselerinde yavaş yavaş pozitif unutulmaya başlamış ve dini bilimlere
ağırlık verilmiştir. Duraklama döneminde de eğitim iyice yozlaşmıştır.
II. Abdülhamit eğitim
ve öğretimi düzenlemek amacı ile Genel Eğitim Tüzüğü hazırlatmış ve eğitim
kurumlarını ilk ve orta ve yüksek öğretim olmak üzere üçe ayırmıştır. Buna rağmen iyileştirme fazla olmamıştır.
Atatürk eğitim ve
kültürel alanda bir dizi yenilik yapmıştır. Bunlar başlıklar halinde şunlardır:
- Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924).
- Harf İnkılâbı (1 kasım 1928).
- Millet Mekteplerinin Açılması (1928).
- Türk Tarih Kurumu’nun Kurulması (15 Nisan 1931).
- Üniversite reformunun yapılması (1925, 1933, 1936).
- Türk Dil Kurumu’nun Kurulması (12 Temmuz 1932).
E. Ekonomik Alanda İnkılâplar :
Atatürk her alanda olduğu gibi Türkiye’nin bir an önce
kalkınması için gerekli olan ekonomide de inkılâplar yapmıştır. Bunları şöyle
sıralayabiliriz:
1. İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat
1923). Bu kongrede yeni endüstri kollarının kurulması, özel girişime destek
verilmesi, kredi sağlanması, bankaların kurulması, önemli kuruluşların
yabancılardan alınarak millileştirilmesi kararı alınmıştır.
2. Aşar (Öşür) Vergisinin Kaldırılması
(17 Şubat 1925). Türk köylüsünün ürünlerinden alınan bu kanun kaldırılarak
köylü rahatlatılmıştır.
3. Kabotaj Kanunu (19 Nisan 1926).
Deniz taşımacılığının yabancılardan alınarak Türklere verilmesini sağlayan bir
kanundur.
4. Teşvik-i Sanayi Kanunu (1927). İşletmecilere destek amacıyla çıkarılmıştır.
5. Tarım Kredi Kooperatiflerinin
Kurulması.
6. Kalkınma Planı. Ekonomide planlı ve
hızlı bir kalkınma için 1933 yılında ilk beş yıllık kalkınma planı yapılmış ve
bu beşer yıllık aralarla devam etmiştir.
0 yorum:
Yorum Gönder