25 Aralık 2014 Perşembe

Aydın Firma Rehberi olan efelerde.com aydının en gelişmiş firma rehberidir. Birçok firmanın bulunduğu sitede özellikle Aydın Çilingirciler & Anahtarcılar , Aydında Çiçekçiler, Aydın Tüp Bayii'leri yanı sıra Aydın Aperatifçiler ve Aydın Yemek şirketleri çok yararlı destek alıyor.

Sizinde firmanızı ekleyebilirsiniz türkiyenin en iyi firma rehberi aydın firma rehberi & aydın iş rehberi & aydın post & aydın denge

30 Ekim 2013 Çarşamba

Posted by NeXGeN | File under : ,

Posted by NeXGeN | File under : ,
Posted by NeXGeN | File under : ,

Posted by NeXGeN | File under : , , ,

29 Ekim 2013 Salı

Posted by NeXGeN | File under : , , ,
Acun Ilıcalı, TV 8'in patronu Mehmet Nazif Günal ile bir araya gelerek kanalın bütün programlarını ve yeni projelerini TV 8'e taşımayı teklif etti. 
Kendi programlarıyla TV 8′in reytinglerini zirveye çıkartmayı hedefleyen Ilıcalı'nın, kanalın reyting pastasındaki konumunu güçlendirdikten sonra TV 8′i yüksek bir bedelle elden çıkartmayı düşündüğü de kulislerden sızan bilgiler arasında.

NET BİR CEVAP ALAMADI

Acun Ilıcalı, TV 8'in ve MNG grubunun sahibi Mehmet Nazif Günal ile yaptığı görüşmede teklifini detaylı bir şekilde masaya koyarken net bir yanıt alamadı. Günal'ın teklifi düşünmek için 15 gün süre istediği ve Çin ziyareti dönüşünde yanıtını vereceği öğrenildi.

DENGELER DEĞİŞECEK

Eğer Acun Ilıcalı'nın teklifine olumlu bir yanıt gelirse, Türk televizyonculuğunda kartlar yeniden dağıtılacak, dengeler değişecek.
Posted by NeXGeN | File under : ,
BİYOLOJİK YASALAR :
Enbiya (21/30) İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?
Zumer (39/6) Allah sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'ndan başka
tanrı yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da (O'na kulluktan) çevriliyorsunuz?
Nahl (16/68,69) Rabbin bal arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin.
Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.
Ali İmran (3/59) Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi.
Kıyame (75/3,4) İnsan, kendisinin kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.
Yasin (36/33) (Bu hususta) ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan dane çıkardık. İşte onlar bundan yerler.
Zuhruf (43/11) Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O'dur. Biz onunla (kupkuru), ölü memlekete hayat veririz. İşte siz de böylece (mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız.
Yasin (36/77-80) İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş. Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz.





Zaman Ölçülerinde Yapılan Değişiklikler

Takvimde Değişiklik

Osmanlı Devleti Miladi 1840 yılından itibaren ekonomik gerekçeler yüzünden Hicri Takvim’in yanında Rumi Takvimi de kullanmaya başlamıştı. Rumi Takvim, Hicri Takvim’in aksine güneş yılı esasına göre düzenlenmiş bir takvimdi. Yani bir rumi yıl, hicri yıldan 11 gün daha uzun olup, miladi yıla eşitti. Ancak Rumi Takvim’e İslamî bir hüviyet verebilmek için o günkü hicri tarih olan 1256 Rumi Takvim için de geçerli kabul edilmiştir. Böyle olunca 1256 yılı itibarıyla Rumi ve Miladi takvimler arasında mevcut olan 584 yıllık fark sabit bir rakam olarak kalmıştır.

Diğer taraftan Miladi takvim'de yılbaşı Ocak ayı iken Rumi Takvim’de Mart ayı idi. Yani Miladi Takvim’de birinci ay olan Ocak (Kanunusani). Rumi Takvim’de onbirinci aya karşılık geliyordu. Gün olarak da Rumi Takvim Miladi Takvim’i 13 gün geriden takip ediyordu. 16 Şubat 1332’de 2851 sayılı kanun gereğince Rumi Takvim 13 gün ileri alınarak Miladi Takvim ile olan gün farkı giderilmiştir. 615 sayılı tamim gereğince de 1 Ocak 1918’e tekabül eden 1 Kanunusani 1334 günü Rumi Takvim’de de yılbaşı olarak kabul edilmiştir. Böylece Rumi ve Miladi takvimler arasındaki yılbaşı farklılığı da giderilmiştir26.

Ancak, her iki takvim arasındaki yıl farkı devam etmekte idi. 26 Aralık 1925 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 698 sayılı kanunla Rumi Takvim yürürlükten kaldırılmış olup, 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren Miladi Takvim kullanılmaya başlanılmıştır. Bu arada özel durumlar için Hicri Takvim’in de kullanılmasına müsaade edilmiştir27. Takvim ile ilgili son değişiklik 10 Ocak 1945 tarihinde gerçekleşmiştir. 4696 sayılı kanun Rumi Takvim’den Miladi Takvim’e intikal eden Teşrinievvel, Teşrinisani, Kununuevvel, Kanunusani isimlerini Ekim, Kasım, Aralık, Ocak şeklinde değiştirmiştir28.

Takvim değişikliği modern dünya ile bütünleşmemizi sağlamıştır. Yöresel halk takvimlerinde Rumi Takvim’deki bir kısım bilgiler kullanılmaya devam ediliyorsa da Miladi Takvim sosyal hayata getirdiği kolaylıklar dolayısıyla halkımız tarafından benimsenmiştir. Bu mesele de herhangi bir sıkıntı yaşanmamıştır.

. Saatte Değişiklik

Ülkemizde öteden beri güneşin battığı anı 12.00 kabul eden Alaturka Saat sistemi geçerli idi. Güneş her yerde farklı zamanlarda battığı için bu sistem ile saatte ulusal birliği sağlamak mümkün değildi. Ayrıca, güneşin batması yükseklik nedeni ile de farklılık gösterebiliyordu. Güneşin tepe noktasında battığı anı esas alan Grubî Saat ve tamamen battığı anı ki bu an akşam ezanı vaktidir- esas alan Ezanî Saat ortaya çıkmıştı. Bu iki saat arasındaki zaman süresine “temkin” denilmekteydi29.

Zevali Saat ise güneşin en tepe noktada bulunduğu anı (gün ortası) 12.00 olarak kabul eden bir sistemdi. Öğleden sonrası için de sayımlar yeniden sıfırdan başlar ve 12.00’ye kadar devam ederdi. Bu sistem ile de saatte ulusal birliği sağlamak mümkün değildi30.

Saat konusunda karışıklıklara son vermek için 26 Aralık 1925 tarih ve 697 sayılı kanunla Alafranga Saat sistemine geçilmiştir. Bu sistemde gece yarısından başlayarak gün 24 saate bölünmüştür. Türkiye Cumhuriyeti İzmit’ten geçen 30.ncu meridyeni esas alarak ulusal saat sistemini oluşturmuştur3 ‘.

Ancak, ülkemizde bir süre yeni saat sistemini uygulamakta güçlük çekildi. Halk Ezani saat kullanma alışkanlığını terk edemiyordu32. Bunda muvakkithanelerde hâlâ Ezani saatin de bulunması etkili idi. Resmi ve gayri resmi davetlerde zaman tayin edilirken Ezani saatin esas alındığı da oluyordu33. Bilgisizliğin bir sonucu olarak halk arasında namaz vakitlerini tespit etmekte Alafranga saatin yetersiz kaldığı kanaati de vardı34.

Zaman konusundaki karışıklıkların önü alınamayınca valilikler muvakkithanelerdeki ezanî saatleri kaldırmış bütün saatleri Alafranga saat esasına göre ayarlatmışlardı3?. Bir süre muvakkithane dışındaki Osmanlı Bankası, telgrafhane vb.nin saatleri halkı yanıltmaya devam etmişse de nihayetinde bunlar da muvakkithaneyi esas almak durumunda kalmışlardır36. Resmi dairelerde de yeni sistem esas alınınca halk ister istemez bu sisteme uymak zorunda kalmıştır37.

Ancak yine de saat meselesi valilikleri ve belediyeleri bir süre daha meşgul etmeye devam etmiştir. Aradan dört yıl geçmesine rağmen 1929 Aralığı’nda Afyonkarahisar Belediyesi’nin saat ayarları için öğle vakti top atılması kararını alması da ilginç uygulamalardandı38.

Sonuç olarak saat meselesinde çekilen sıkıntıların sebeplerini bilgisizlik, ilgisizlik, önemsememe, eski alışkanlıkları terk edememe ve kurumlar arasındaki koordinasyon eksiklikleri şeklinde maddeleştirmek mümkündür.

Ağırlık ve Uzunluk Ölçülerinde Yapılan Değişiklikler

Osmanlı döneminde 60 cm. veya 65.cm uzunluğa eşit olan endaze, parmak ucundan omuza kadar uzunluğu ifade eden ve ortalama 75,8 cm. kabul edilen arşın ile adım, ayak, kulaç gibi uzunluk ölçüleri kullanılıyordu39. Bu ölçüler standart ölçüler değildi. Hele adım, ayak, kulaç gibi ölçülerle sıhhatli bir iş yapmak hiç mümkün değildi. Bunların yerine 26 Mart 1931 tarih ve 1782 sayılı kanunla modern dünyanın kullandığı metre sistemi kabul edilmiştir. Artık uzunluk ölçümü milimetre, santimetre, desimetre, metre, dekametre, hektometre, kilometre ile ifade edilecektir40.

Ağırlık ölçülerine gelince bu gurubun temel birimi dirhem idi. Dirhem Mısır’da 3,0889 gram, İstanbul’da 3.207 gram idi. 400 dirhem bir okkayı oluşturuyordu. İstanbul için bir okka 1,282 gram ağırlığı ifade etmekte idi. Diğer şehirlerde okkada küçük farklılıklar görülebiliyordu. Okka yerine vakiyye ve kıyye tabirleri de kullanılıyordu. 44 okka bir kantarı, 4 kantar da bir çekiyi ifade etmekte idi ki, bu hesaba göre, 1 kantar 56,408, 1 çeki de 225,632 kilograma karşılık geliyordu. Ancak sonradan 195 okka yani 250 kilogram 1 çeki denildi. Bir başka ağırlık ölçüsü olan batman ise aynı zamanda yüzey ölçüsü olarak da kullanılmış, farklı ülkelerde farklı zamanlarda farklı standartları ifade etmiştir. Altın ve kıymetli taşların ölçümünde kullanılan temel birim ise de kırattır. Kıratın alt ve üst birimleri ve bunların birbirlerine oranları şu şekildedir. 1 3/7 (Bir tam üç bolü yedi) dirhem bir miskali oluşturur. Miskalin 1/4’üne denk, dengin 1/4’üne kırat, kıratın 1/4’üne buğday, buğdayın 1/4’üne fitil, fitilin 1/ 2’sine nakir, nakirin 1/2’sine kıtmir, kıtmirin 1/2’sine zerre denilirdi41.

1782 sayılı kanun ağırlık ölçülerinde de batı standartlarını hakim kılmıştır. Artık ülke içinde ve dışındaki alış-verişlerde miligramdan tona kadar uzanan modern dünyanın ölçü sistemi esas alınacaktır. Kuyumculukta ise yeni şekli ile 2 desigram ağırlığa tekabül eden kırat da kullanılabilecektir42
Posted by NeXGeN | File under : , ,

He was born in 1881 (probably in the spring) in Salonica, then an Ottoman city, now in Greece. His father Ali Riza, a customs official turned lumber merchant, died when Mustafa was still a boy. His mother Zubeyde, a devout and strong-willed woman, raised him and his sister. First enrolled in a traditional religious school, he soon switched to a modern school. In 1893, he entered a military high school where his mathematics teacher gave him the second name Kemal (meaning perfection) in recognition of young Mustafa's superior achievement. He was thereafter known as Mustafa Kemal.

In 1905, Mustafa Kemal graduated from the War Academy in Istanbul with the rank of Staff Captain. Posted in Damascus, he started with several colleagues, a clandestine society called "Homeland and Freedom" to fight against the Sultan's despotism. In 1908 he helped the group of officers who toppled the Sultan. Mustafa Kemal's career flourished as he won his heroism in the far corners of the Ottoman Empire, including Albania and Tripoli. He also briefly served as a staff officer in Salonica and Istanbul and as a military attache in Sofia.

In 1915, when Dardanelles campaign was launched, Colonel Mustafa Kemal became a national hero by winning successive victories and finally repelling the invaders. Promoted to general in 1916, at age 35, he liberated two major provinces in eastern Turkey that year. In the next two years, he served as commander of several Ottoman armies in Palestine, Aleppo, and elsewhere, achieving another major victory by stopping the enemy advance at Aleppo.

On May 19, 1919, Mustafa Kemal Pasha landed in the Black Sea port of Samsun to start the War of Independence. In defiance of the Sultan's government, he rallied a liberation army in Anatolia and convened the Congress of Erzurum and Sivas which established the basis for the new national effort under his leadership. On April 23, 1920, the Grand National Assembly was inaugurated. Mustafa Kemal Pasha was elected to its Presidency.
Fighting on many fronts, he led his forces to victory against rebels and invading armies. Following the Turkish triumph at the two major battles at Inonu in Western Turkey, the Grand National Assembly conferred on Mustafa Kemal Pasha the title of Commander-in-Chief with the rank of Marshal. At the end of August 1922, the Turkish armies won their ultimate victory. Within a few weeks, the Turkish mainland was completely liberated, the armistice signed, and the rule of the Ottoman dynasty abolished.

In July 1923, the national government signed the Lausanne Treaty with Great Britain, France, Greece, Italy, and others. In mid-October, Ankara became the capital of the new Turkish State. On October 29, the Republic was proclaimed and Mustafa Kemal Pasha was unanimously elected President of the Republic.

Atatürk married Latife Usakligil in early 1923. The marriage ended in divorce in 1925.
The account of Atatürk's fifteen year Presidency is a saga of dramatic modernization. With indefatigable determination, he created a new political and legal system, abolished the Caliphate and made both government and education secular, gave equal rights to women, changed the alphabet and the attire, and advanced the arts and the sciences, agriculture and industry.

In 1934, when the surname law was adopted, the national parliament gave him the name "Atatürk" (Father of the Turks).

On November 10, 1938, following an illness of a few months, the national liberator and the Father of modern Turkey died. But his legacy to his people and to the world endures.


27 Ekim 2013 Pazar

Posted by NeXGeN | File under : , , ,
Kafelerde televizyon ve radyodan lisanssız müzik dinletenlere 5 yıl hapis cezası istendi.

Geçen şubat ayında kent merkezinde kafeler sokağı olarak bilinen Cemalpaşa Mahallesi 63006 sokağa, polis eşliğinde giden Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği (MÜ-YAP) ve Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) avukatları, işyerlerinde televizyon ve radyodan müşterilerine müzik dinleten kafe işletmecileri hakkında tutanak tuttu. Daha sonra Emniyet Müdürlüğü’ne çağrılarak ifadeleri alınan kafe işletmecileri hakkında, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nca ‘Manevi veya mali haklara tecavüz’ iddiasıyla ‘Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na muhalefet’ten 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.Adana’da bazı kafe işletmecileri hakkında, müşterilerine radyo ve televizyondan müzik dinlettikleri gerekçesiyle, 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
İDDİANAMEDEN
Kafe sahiplerinden Bilal Er hakkında Adana 3′ncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın iddianamesinde, şöyle denildi:
‘….İş yerinde yapılan tespitte, meslek birliklerinden izin alınmadan, telif hakkı ödenmeden, Sıla isimli icracının ‘Zor Sevdiğimden’; Aynur Aydın adlı icracının ‘Ayrılıklar Mevsimi, Grup 84 adlı icracının ‘Dokunma’ adlı eserlerinin çalındığı tespit edilmiştir. Müşteki konumdaki olan meslek birliklerinin, çalınan eserlerin tümü yönünden hak sahibi belgesi sundukları, olaydan dolayı şikayetçi oldukları, şüphelinin atılı suçu işlediği anlaşılmıştır. Şüphelinin eylemine uyan sevk maddeleri gereğinde cezalandırılmasına karar verilmesi talep olunur.”
SUÇ OLDUĞUNU BİLMİYORDUK
Hakkında istenen hapis cezası ve üzerine atılı suçu duyunca şoke olduğunu belirten işletmeci Bilal Er, tek suçunun işyerinde televizyon açmak olduğunu söyledi. Bunun suç olduğunu bilmediğini ileri süren Er, “Benim gibi aynı sokakta bulunan kafe sahiplerinin bir çoğuna dava açıldı. Bunu kabul etmek mümkün değil. Böyle bir şeyin yasak olduğu konusunda daha önce uyarılsaydık, biz de televizyon ya da radyo açmazdık” dedi. Kafe sahibi Davut Delatioğlu da, “Biz işyerimizde şifreli olmayan, izlemesi izne tabi olmayan bir televizyon kanalını açtığımız için dava açıldı. Ancak bize, işyerinde bu şekilde televizyon açmanın izne tabi olduğu konusunda uyarıda bulunulmadı” diye konuştu. İşyerine avukat ve polisler gelip, tutanak tutulunca gözlerine inanamadığını belirten işletmeci Yılmaz Kılıç ise şöyle konuştu:
MÜZİK KANALI AÇIKTI
“Bize avukat ve polis gelip, bu tip mekanlarda müzik dinletilmesinin yasak olduğunu, dinletmek isteyenlerin yeni bir izin belgesi çıkarması gerektiğini söyledi. Bunun büyük bir saçmalık olduğunu düşünüyorum. İnsanlar buraya gelip müzik dinlenmek istiyor. Burada sanatçı çıkarmıyoruz. Dünyada böyle görülmüş bir şey olduğuna inanmıyorum. Bu saçma sapan bir olay. Tutanak tuttular, bir müzik kanalı açıktı, orda yayınlanan şarkıları kaydettiler. Buradan 15 kişi ekmek yiyor. Üzerimize çok geliyorlar. Ne yapmamı istiyorlar, işyerimi kapatıp gideyim mi?”
MÜYORBİR: LİSANS ALMALARI GEREKİR
Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Koç, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun Türkiye’de 1950′li yıllarda çıktığını, ancak bugüne kadar koşulların oluşmaması nedeniyle uygulanamadığını söyledi. Umumi mahallerde müzik yayını yapılabilmesi için ilgili meslek kuruluşlarından lisans alınması gerektiğini belirten Ahmet Koç, konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:”Bu yasa emrediyor. Biz arkadaşları uyarıyoruz ‘işyerinizde müzik yayını yapıyorsanız, lisans almanız gerekir’ diye. Ancak uygulanmadığı için kendi cebimizden para harcayarak tespit yapıyoruz. Umumi mekanlarda televizyondan, radyodan, internetten müzik yayını yapılıyorsa lisans alınmak zorundadır. Nasıl berber insanları tıraş ederek para kazanıyorsa, lokanta sahibi parayla yemek satıyorsa, sanatçılar da söz yazarak, beste yaparak, şarkı söyleyerek para kazanıyor. Biz onlara saygı duyuyoruz, onların da sanatçıya saygı duyması gerekiyor. Artık çağ değişti, sanatçılar da haklarını biliyor. Lisans almaları için uyarıda bulunduğumuz esnaf arkadaşımız lisanslanmaz ise ilgili yasa gereğince haklarında suç duyurusunda bulunuyoruz. Bu süreçte ilgili meslek kuruluşlarından bedelini ödeyerek lisans alınırsa biz de davamızdan vazgeçeriz.”